18 Aralık 2011 Pazar

Anapurna Platinium Mont

Bir süredir beklenen kış nihayet geldi. Tabi ki benim yaşadığım İzmir'de kış demek, en fazla rüzgarlı günlerdeki sert yağmurlar demek. Öyle ciddi bir kar, ayazımız olmuyor. Ama zaten en illet şeylerden bir tanesi de yağmurda ıslanmak değil mi?

İşte tam burada işinize yarayacak bir ürünü tanıtacağım, Anapurna Platinium Serisi bir mont.


Montu tanıtmaya başlamadan önce, soğuk ve yağmur koruması hakkında biraz genel bilgi vermenin doğru olacağı kanaatindeyim. Çünkü baktığım zaman etrafta üstünde Gore-Tex parka, ayağında Converse bot olan insanlar görünce şaşırıyorum. Çünkü soğuk ve yağmurdan korunma bir sistemdir ve büyük oranda elinizdeki teçhizata ve bunların kalitesine dayanır. Ve bütün sistemler gibi en zayıf yerinden hata verir. Bu yüzden eğer bu tip bir mont alıyorsanız, daha önce tanıttığım Merrell bot gibi su/soğuk geçirmez bir bota ve yine soğuk ve yağmura dayanıklı pantolona ihtiyacınız var demektir. Çünkü bunlardan birisinden birisinin olmayışı, diğer ikisini de anlamsız kılar. Montunuz su geçirmez, botunuz da öyle diyelim. Ama ikisinin arasında eğer bir kot pantolon varsa hem su hem soğuk geçirecektir ve oradan sızan su botunuzun içine dolacağından ayaklarınız da üşüyecektir. Bu yüzden bu tip ürünleri birbirleriyle kombine kullanmak sonuç almayı garantiler. Bana göre bu tip ürünler alınacaksa dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:
  1. Hafif olmalı
  2. Su geçirmez olmalı
  3. Su geçirmez değilse, en azından çabuk kuruyan kumaştan olmalı
  4. Hava alabilen bir kumaş olmalı
  5. Değişik durumlara adapte olmanıza imkan sağlayacak kadar cebi/gözü olmalı
  6. Yırtılma, sürtünmeye dayanıklı olmalı
  7. Gerektiğinde sıkıp gevşetmenize olanak sağlayan cırt cırt ve lastikleri olmalı.

Neyse Anapurna'nın sunduğu Platinium serisi vücut ısısını korumaya yöneliktir. Ürünlerin Türkiye'deki satıcısı olan Mudo'ya göre hem günlük hayat, hem de değişik sporlar için kullanılabilecek fonksiyonelliktedir. Ben de 2 yıla yakın süredir kullanan birisi olarak bunu kesinlikle onaylıyorum. Gelelim montumuzu yakından tanımaya. 


İşte Ocean serisi bu mont da özellikle rüzgar ve yağmura dayanıklı olup, aynı zamanda hava alarak vücut ısınızı sabit tutmaya yardımcı olacak şekilde tasarlanmış. Aynı zamanda hafif bir mont. Ve kumaşının kanallı yapısı nedeniyle oldukça da kolay kuruyor. Şimdi bunlar neden önemli?

Önemli çünkü montunuz su geçirmişse hava aynı zamanda oldukça da soğuk demektir. Islak vücudunuz soğuktan üşümesin diye normal üstünde hareket etmeniz gerekir. Bu sefer de aşırı hareket sizi terleteceğinden  gayri ihtiyari olarak montu çıkarma isteği uyanacaktır. İşte hafif, suya dayanıklı ve hava sirkulasyonu olan bir mont sizde bu denli terlemeye neden olmayacak, hasta olmanızı engelleyecektir. 


Montun boyu ne bel ve kalçanızı açıkta bırakacak kadar kısa, ne de dizlerinize sarkacak kadar uzun. Tam boyunda diyebilirim. İçinde sizi ısıtması gereken kısımlar baklava dikişli ayrı bir kumaşla kaplanmışken, sizi bunaltmaması gereken kısımlar fileli. Fileli kısım sayesinde sırtınız gibi terlemeye müsait kısımlara montun kaba ağırlığı binmediğinden terlemeniz azalıyor. Vücudunuzdan çıkan ısı dış kumaş ile file arasında aynen Isıcam mantığındaki gibi bir katman oluşturuyor.


Giydiğinizde sol önünüzde kalan kısımda üstteki gibi iki tane geniş cep bulunmakta. Bunlardan üsttekine cüzdan koyabilirsiniz. Alttakine de yanınızda bulundurmanız gerekiyorsa pasaport gibi belgelerinizi veya kentkart, akbil gibi toplu taşıma kartlarınızı koyabilirsiniz. İzmir gibi kışın bile güneşin bolca kendini gösterdiği illerde güneş gözlüğünüzün kabı için de ideal yer işte alttaki bu cep ;)


Sağ önünüze gelen tarafta da soldakinin aynısı bir cep daha var. Ben genelde buraya kulaklığımı taktığım cep telefonumu koyuyorum. Fermuarlara bağlı, üstünde Anapurna yazan kırmızı tutacaklar hem şık duruyor hem de cepleri kolayca kapatmanıza yardımcı oluyor. Montun sağ kolunun ön tarafında bir cep daha var. Buraya kredi kartı, yine kentkart/akbil tarzı toplu taşıma kartları veya anahtarlık konabilir. Buradaki fermuar diğerlerinden daha ince bir fermuar.


Anapurna montunuzun her iki kol ağzında gerekirse bilek kısmını sıkmanızı sağlayacak cırt cırtlar var. Aynı zamanda ışıkla parlayan bir Anapurna kabartması. Bu fosforlar arazi şartlarında ihtiyaç halinde veya gece yapacağınız şehir içi yürüyüşlerinde dikkat çekmenizi sağlayarak tatsız kazalara engel olabilir. 

Bu tip ürünlerde oldukça fazla cırt cırt ve lastik bulunur. Bunlara baktığınızda "Bu kadar lastiği kim sıkar?" veya "bu cırt cırtı kim sıksın? ne güzel kollarımızı rahat rahat hareket ettiriyoruz işte!" diyorsanız hiç sağlam yağmura ve soğuğa maruz kalmamışsınız demektir. Bazen yağmur o kadar şiddetli olur ki, ensenizden akan su, sırtınızdan kalçanıza iner, iç çamaşırınıza kadar sizi ıslatır. Oradan aşağı devam eder botunuzun tabanına dolar ayaklarınızı da ıslatır. Veya rüzgar öyle sert eser ki resmen içinize işler. İşte böyle şiddetli durumlarda montuzun üstündeki bütün cırt cırt ve lastikleri sıkarsanız, minimum su ve rüzgar girişi olacağından daha uzun süre rahat edersiniz.


Montumuzun fermuarları kapalıyken oldukça sade bir görünüşü var. Sadece sol kolundaki cebin üzerinde bir kısım nakış bir de tam ana fermuarı örten kumaşın alt ortasındaki nakış dışında bir şey bulunmuyor. Tam konusu gelmişken fermuar korumasından da bahsetmek istiyorum. Hatırlarsanız başta korunmanın bir sistem olduğundan bahsetmiştim, mont, pantolon, bot şeklinde. İşte montun kendi içinde de bir sistemi var. Bu da başlıktan başlıyor ve fermuarları örten kumaşlara kadar uzanıyor. Başlık kısmına sonra değineceğim. Fermuarlar ise montların en zayıf yerleridir. Çünkü kumaşı özel olarak mumlanmazsa su geçirir. Ama mumlu fermuar genelde üst fiyat aralığındaki ürünlerde bulunan bir özellik. Bu montun fermuarlarının mumlandığını sanmıyorum ama üstündeki ek parçalar sayesinde hiç birisi direkt suya maruz kalmıyor. Bu yüzden de su geçirme olasılıkları varsa da düşük.


Montun arkasında da bu sadelik devam ediyor. Sadece bel boşluğunuza denk gelen kısımdaki büyük cebin fermuarını kapatan kısımdaki Anapurna nakışı dışında arkasında bir desen bulunmuyor.


Bu tip montların beni en sıkan kısmı işte burası, başlık kısmı! Mümkün olan her fırsatta başlığı çıkarırım. Ama bugünkü yürüyüşte denk geldiğim gibi şiddetli rüzgar ve yağmurlarda da olmazsa olmaz ilk parça ne yazık ki o. Yine sistem olarak düşündüğümüzde, başlığın olmayışı başınızdan akan suyun direkt ensenizden sırtınıza, boynunuzdan da göğsünüze girmesine neden olur ki, mont su geçirmiş veya geçirmemiş fark etmez. Bu yüzden sevmeseniz bile bu montun ileri karakolu başlığıdır. :) İki yandaki lastiklerden başlığın sıkılığını ayarlayabilirsiniz. Ben başta lastikleri sıkmamıştım ama o zaman rüzgar ikide birde kafanızdan çıkarıyor ki çok kıl bir durum ortaya çıkıyor. Aynı zamanda üstteki fotoğrafta Norveç bayrağı görünen kısımdaki cırt cırtları kapatırsanız neredeyse kar maskesine yakın derecede yüzünüzü örtüyor. Böylece hem soğuk hem de yağmur vız geliyor.


İşte benim gibi başlıktan hoşlanmıyorsanız yağmursuz günlerde çıkarabilirsiniz. Tabi ki eve bırakmanız saçma olacak çünkü havanın ne zaman döneceğini bilemezsiniz. Bu yüzden çıkardığınız başlığı katlayıp arkadaki geniş cebe koyabilirsiniz. Bu sayede hem can sıkıcı başlıktan kurtulmuş olursunuz, hem de ihtiyacınız olduğunda yanı başınızda olur. Fotoğraftan da görebileceğiniz üzere başlık cepte şişmiyor, ondan rahatlıkla kullanabilirsiniz.


Montun sol kolunda dışta bir büyük cep daha bulunuyor. Yine bu cep de dediğim gibi fermuarları gizli kalacak şekilde tasarlanmış ve Anapurna yazısıyla çeşitli denizci düğümlerinin nakış işlemeleri ile süslenmiş. Buraya ne koyacağınız da yine sizin tercihinize kalmış.

Sonuç olarak bu montu Kale AVM'deki Mudo mağazasından oldukça uygun bir fiyata almıştım. Şuanda kaç lira olduğunu net hatırlayamasam da 100+ lira civarında bir fiyatı olduğunu hatırlıyorum. Boyuna göre hafif, oldukça çabuk kuruyan, her an çıkarmak istemenize neden olacak polar içliklere vs sahip olmayan yapısıyla bu fiyatı fazlasıyla hakettiğini düşünüyorum. Montun tam anlamıyla bir Gore-Tex kadar su geçirmez olduğunu söyleyemem. Ama oldukça uzun süre ve şiddetli yağmura dayandığını gönül rahatlığyla söyleyebilirim. Zaten su geçirmesi muhtemel cep vb. kısımların içten ayrıca bir kumaşla kaplı olduğunu da söylersem yeterli olacaktır. Anapurna montlarda moda renk kırmızı ve laciverttir. Ben biraz da farklı olsun diye ıhlamur yeşilini tercih etmiştim. İki kıştır giyiyorum, İstanbul'da karda, İzmir'de şiddetli yağmurda kullanma imkanı buldum, şiddetle tavsiye ederim. Tek eksik olarak ana fermuarının tek olmasını sayabilirim. Keşke gerektiğinde alttan üste doğru açabileceğimiz ikinci bir fermuar daha olsaydı. Çünkü fermuar tam kapalıyken yüksek kaldırım gibi yerlere çıkarken mont kasabiliyor. Onun dışında ciddi bir eksiği yok.

20 Kasım 2011 Pazar

Spin Ball

Efendim cümleten iyi pazarlar! :)

Şuan İzmir'de hava o kadar güzel ki aslında bu yazıyı geceye erteleyip şimdi dışarı çıkmak var ama bir kere aklıma gelmişken de ertelemek istemiyorum sonra yazmam geciktikçe gecikiyor. Bugün sizlere tanıtacağım alet Spin Ball.


Avcunuza aldığınızda "Ulen bu insanı ne kadar yorabilir ki?" dediğiniz bu minik küre, inanın düzgün bir antrenmanla defalarca dambıl kaldırmış gibi oluyorsunuz Bilmeyenler olabileceğini tahmin ederek bu yazıyı yazmaya karar verdim. Peki nedir bu Spin Ball?

Spin Ball, aslında Nasa tarafından bulunmuş, parmak, bilek, kol ve omuz kaslarınızı ritim, koordinasyon ve zamanlama ile çalıştırabileceğiniz tek egzersiz aletidir. Mantık olarak jiroskopla aynı çalışma mantığına sahiptir.  Spin Ball yaklaşık 15000 devire ulaşabilir ve bu anda 16kg ile ağırlığının 75 katı bir merkezkaç kuvveti yaratır. İşte bu yüksek devirlerde onun durmadan dönmesini sağlamaya çalışmak hem koordinasyonunuzu hem de kaslarınızı geliştirir. Değişik çalışmalar uzun süre bilgisayar başında kalanlara veya motorsiklet kullananlara da  yardımcı olduğunu göstermiştir. 

Özellikle kaya tırmanışı yapanlar, badminton, tenis  oynayanlar, boksörler, rüzgar sörfüyle uğraşanlar gibi el, kol ve bileklerin önemli olduğu bütün sporlarda yardımcı olarak kullanılabilir.  Aynı zamanda davul, gitar, piyano gibi müzik aletlerini çalanların da faydalandığı bilinmektedir.


Bir kaya tırmanışçısı veya boksör olmayabilirsiniz ama günümüzde uzun süre bilgisayar başında oturduğunuz kesin. İşte klavye ve farenin ters açılarda durduğu durumlarda bileklerinizde ciddi sıkıntılar yaşanabilir. Şahsen benim fareyi tuttuğum sağ elim biraz bükük kaldığından bir süredir bileğimde ağrılar var ve şınav vs çekerken o bileğimin güçsüzleştiğini hissediyorum. İşte tam burada Spin Ball devreye giriyor ve düzenli kullandığım zaman farkı hemen görüyorum.

Spin Ball'un güzel tarafı hızı kendinizin belirlemesinde. Diyelim bileğinizden ameliyat oldunuz veya şiddetli bilek ağrılarınız var. O zaman yapmanız gereken Spin Ball'u mümkün olduğunca düşük devirlerde çevirerek masaj etkisi yaratmak. Yok "ben kaslarımı kuvvetlendireceğim." diyorsanız da yüksek devirlerde yapacağınız bir çalışma size yardımcı olacaktır. 7 dakika boyunca yüksek devirlerde yapacağınız çalışma, size ciddi bir kol kuvveti kazandıracaktır. Yani günlük 15 dakikalık bir çalışmalayla  oldukça güzel bir kola ve güçlü bileklere sahip olmanız mümkün. Spin Ball'u diğer kol ve bilek aletlerinden ayıran özelliği aşırı yüklenme ihtimalinin olmayışıdır. Çevirme hızınızı ayarlayarak tam istediğiniz tempoyu yakalamanız mümkün. 


Aynı zamanda Karpal Tünel Sendromu ve Tekrarlanan Gerilim Deformansyonu (RSI) yaşayan hastalara da iyi geldiği doktorlar tarafından söylenmektedir. 



Benim elimdeki Spin Ball aynen en üstteki fotoğraftaki gibi ama bunların LED ışıklı veya dijital sayaçlı olanları da var. Ben ışıklı olanı zaten direkt eliyorum. "Sayaç gerekir mi?" derseniz de bence gerekmez. Şöyle ki zaten döndürdüğünüzde çıkardığı sesten az çok ne şiddette döndüğü anlıyorsunuz. Arabanın motor sesinden kaçla gittiğini anlamanız gibi bir durum zamanla oluşuyor ondan sırf sayaç için fiyatını ikiye katlamanıza ben gerek görmüyorum.

Ben 2008 yılında İstanbul'da dağcılık malzemeleri satan bir mağazadan almıştım. Kaç liraya aldığımı hatırlamıyorum. Ama herkesin "tutturabildiğine" sattığı bir ürün olduğunu söyleyebilirim. 39 liraya satan var, 109 liraya satan da. Ondan alacaksanız iyi araştırın, boşuna dünyanın parasını vermeyin. Ürünü yapan Alman firmanın kendi satış fiyatı 19€'dur ona göre vereceğiniz paranın az mı çok mu olduğunu kestirebilirsiniz. ;)

Spin Ball'u çalıştırmak için iki yöntem var. Bunlardan birincisi üstündeki kırmızı ipi sarı bölümdeki deliğe sokarak kendi etrafında bir tur sarmak. Sonra sadece ucu açıkta kalan kırmızı ipi hızlıca çekince ilk hareketi vermiş oluyorsunuz. Aynen pancar motoru çalıştırmak gibi. :)

İkinci yöntem ise ipi kaybetmeniz veya bir süredir Spin Ball'la çalışıyor olmanız neticesinde artislenerek "Ben bunu ipsiz bile başlatabilirim uleeen!" sendromu yaşamanız durumunda başınıza gelecektir. Bu yöntemde sarı diske ilk hareket elle verilir. Ama ip kadar hızlı döndüremeyeceğiniz için hareketin devamını sağlamak ilk yönteme göre oldukça zordur. 

Nasıl çalışacağınızı bulmak tamamen size kalmış. Kolunuzu göğüs hizasında, yukarıda, bel hizasında tutarak, bileğinizi içe veya dışa doğru kırarak değişik kaslarınızı çalıştırmanız mümkün. Şimdi kendi çektiğim video ile iple başlatmayı ve değişik açılarda kullanımını görebilirsiniz. Hepinize iyi çalışmalar. 





5 Kasım 2011 Cumartesi

Nokia N900 MaStory Ile Blog Yazmak

Beni yakindan taniyanlar nasil bir Nokia N900 hayrani oldugumu iyi bilirler. Aslinda bu yazi size MaStory'yi tanitmaktan cok benim icin "Acaba sadece cep telefonu kullanarak blog yazmak nasil olabilir?" sorusunun cevabini bulmak icin yaziliyor. Bu itiraf icin uzgunum ama bu size MaStory tanitimi yapmayacagim anlamina gelmiyor. :)




Ustteki benim N900 ana ekranim. Twimgo, Nelisquare, Kasvopus gibi en cok kullandigim uygulamalar burada bulunuyor.


MaStory'yi aslinda bugun yuklemedim, yukeleyeli biraz oldu ama hic ayrintili bakmamistim, bu kadar kolay ve ayrintili bir uygulama olacagi aklima gelmemisti. N900 tahminen hala piyasada bulabileceğiniz en iyi internet aygıtı. Youtube ve Facebook videolarini bile herhangi ek bir uygulama kurmadan, telefonla gelen tarayicisiyla oynatabiliyor. Giremeyeceginiz bir web sitesine rastlamadım. Yemeksepeti'nden tutun Garanti Bankasi'na, Pegasus'tan bütün internet sitelerine hicbir uygulamaya gerek duymadan girebilirsiniz. N900 aslında 2009'un telefonu oldugu icin artik tanitimini yapmak garip olurdu ama yeni kesfettigim MaStory suan buraya yazarken kesfettigim uzere baya basarili bir uygulama. Aynen bilgisayarda yazar gibi yazıyorum.


Iste aynen ustteki ekrani gorerek yaziyorum, asagidaki tuslarla siradan fotograf ekleme, link ekleme, butun renk ve yerlesim ayarlarini yapabilirsiniz. Tabi ki etiket de girebiliyorsunuz, hatta en sagdaki okun bir yanindaki ic ice iki kare sayesinde yazdiginizin bir on izlemesini bile gorebiliyorsunuz. Suan gercekten tam anlamiyla sok icindeyim, evde oturmus cep telefonumdan blog yaziyorum. =)


Fotograf ekleme ekrani da ustteki gibi, ister N900'unuzden, ister internetten, ister cesitli internet albumlerinden fotograf ekleyebilirsiniz. Fotograf eklemek gercekten oldukca kolaymis. Boyle artist artist yazdigima bakmayin, uygulamayi bu yaziyi yazmaya baslamadan hic kullanmadim, ondan sizinle ben de ayrintilari ogreniyorum! :) Bu arada N900'un klavyeli olmasi inanilmaz isime yaradi, ekran yatay ve tuslarla kuculmedigi icin yazi alanim butun ekran.


Iste neredeyse bilgisyarinizdaki butun duzenlemeleri yapabileceginiz ekran, gordugunuz gibi ister yerlesim, ister renk, ister link ayari yapin, siz tusa basin, html kodu yaziya otomatik olarak ekleniyor.

Evet beni her yonuyle her gun yeniden sasirtmayi becerebilen N900'um bu gece de "Bir bakayim bakalim neymis su MaStory?" merakimla yine beni sasirtmayi basardi. Yaziyi cok da uzatmak istemiyorum, zaten telefon olarak N900 secmis birisi bu uygulamayi 5 dakikada cozecektir. Gordugunuz gibi bilgisayarda yapabilecegiz her sey telefonunuzdan da mumkun. ;)

Simdi gonder tusuna basacagim bakalim neler olacak? Bu yaziyi okuyorsaniz zaten yayinlanmis demektir. :) Hepinize mutlu gunler!

Ekleme:
Yazıda belirtmeyi unutmusum MaStory ile sadece Blogger'a değil, WordPress, Drupal ve LiveJournal'a da yazı girebilirsiniz. 

13 Ekim 2011 Perşembe

Tchibo Multi-Tool / Çok Amaçlı Pense

Hepinize merhaba,
Bugün sizlere yaklaşık 1,5 yıl önce aldığım Tchibo multi tool'u tanıtmak istedim. Aslında bence tam karşılamasa da çok amaçlı çakı olarak Türkçe'ye çevirebileceğimiz bu edavat aslında bir çok amaçlı pense gibi...

Bildiğiniz üzere Tchibo aslında kahve üretse de uzun süredir Tchibo Merchandise adı altında bir çok değişik kategoride ürüne sahip. Özellikle mekanik olan aletlerini yüksek fiyat/kalite oranı yüzünden oldukça beğendiğim markadan zamanında aldığım çok amaçlı pense işte tam aşağıdaki gibi:


Hemen şunu belirtmek isterim ki tam olarak kaç liraya aldığımı hatırlamadığım ama "oldukça ucuzmuş" diyerek aldığımı hatırladığım bu ürüne hafızam beni yanıltmıyorsa 29 lira vermiştim. Ve 29 liralık bir çok amaçlı pense için malzeme kalitesi oldukça iyi! Tuttuğunuz zaman öyle pazardaki saçma sapan versiyonlardan bir tanesini tutmadığınızı anlayabiliyorsunuz. Metal parçaları oldukça kaliteli ve güzel işlenmiş, üzerindeki vidalar bile çok daha yüksek fiyatlı ürünlerden alınmış gibi.

Hemen fotoğrafın sağ tarafından başlayacak olursan en başta bir 6,5 cm'lik cetvel var ki arka tarafı da oldukça kaliteli bir törpü. Metal bile törpüleyebileceğini düşündürecek kadar dayanıklı görünüyor. Onun hemen yanında güzel bir konserve açacağı var. Ucu sivri, ağzı da bıçak gibi keskin değil ama metali yaracak şekilde tasarlanmış. Hemen onun yanında küçük/orta boy diyebileceğimiz bir yıldız tornavidası var. En sonda ise bir adet bıçağı var. Hemen şunu belirteyim, bıçak bir Buck veya Leatherman değil tabi ki ama orta karar keskinlikte diyelim. Piknik vs gibi işlerde işinizi görecektir.

Çok amaçlı pensemizin sol tarafında beş parça bulunmakta. Bunların başında oldukça iri dişli ve keskin uçlu testere bulunuyor. Testere gerçekten zaten genel anlamda kaliteli olanın ürünün de en kaliteli parçalarından bir tanesi. Gayet iri bir odunu bile kesebileceğini değerlendiriyorum. Boyu da aynen cetvel kadar yani yaklaşık 6,5 cm. Onun yanında bir adet orta boy düz tornavida ucu bulunuyor. Bu uçların her birisinin kenarı aynı zamanda kapak açacağı şeklinde. Onun bir yanında ise oldukça küçük, kontrol kalemi ucundan bile küçük başka bir düz tornavida daha bulunuyor. Sonrasında hem zımba, çivi gibi şeyleri sökebileceğiniz, hem de şişe açabileceğiniz parça geliyor. En sonda ise ucu büyük boy düz tornavida, içi 3 değişik boyda alyan olan parça geliyor.


En temel kullanım amacı gibi görünen pense özellikleri inceleyecek olursak da karşımıza oldukça kaliteli, ağzı sağlam ve dişleri güzel ayarlanmış, kablo kesicisi ve sıyırıcısı da olan bir pense çıkıyor. Ben penseyi İstanbul'dayken birkaç değişik iş için oldukça zorlamıştım fakat dişlerinde çok ufak sıyrıklar dışında bir bozulma olmadı. Ele oturuşu gayet güzel ama sanki biraz gevşek, yani çok kolay açılıp kapanıyor. Kenarlarındaki plastik tutma kısmıyla zamanında çivi çakmak zorunda kaldım, kırılacaklarından emindim ama kırılmayarak beni şaşırtmayı başardılar.


Kapalı hali oldukça derli toplu, avuç içine oturuyor ve genel olarak kullanılan malzemenin kalitesinden dolayı beklediğinizden biraz daha ağır gelebilir. bu şekildeyken iki dışta kalan plastik tutamaklar da dediğim gibi çekiç olarak bile kırılmadılar:)


Taşıma kılıfı olarak çok kaliteli veya çok kalitesiz diyemeyeceğimiz, orta kalitede bir taşıma kılıfı var. Kılıflı haliyle bile ceplere girebilir. Cebine koymak istemeyecekler içinse kılıfın arkasında hem yatar hem de dikey olarak kemere takılabilmesini sağlayan bir kısım mevcut. Çok daha pahalı ürünleri bile kılıfsız satan firmalar olduğunu düşününce bu fiyata bir taşıma kılıfı olması bile bence yeterli.

Sonuç olarak oldukça düşük denebilecek bir fiyata aldığım çok amaçlı pensemi ben uzun süredir sorunsuz kullanıyorum. Malzeme kalitesi fiyatına göre oldukça iyi. Sayabileceğim tek olumsuzluk pense saplarındaki parçaların biraz gevşekmiş gibi görünmeleri. Şimdi onların vidalarını sıkarak daha sıkı hale getirip getiremeyeceğimi kontrol edeceğim. Her evde, arabada, outdoor faaliyette yanınızda bulunması gereken bir alet. Buradaki bu ufacık malzemeler bazen sizleri çok sıkıntılı durumlardan kurtarabilir. Bu yüzden eğer Tchibo temalarında denk gelirseniz mutlaka bir tane almanızı tavsiye ederim.:)

22 Eylül 2011 Perşembe

Adidas Jett M adiPRENE+ Koşu Ayakkabıları

Hepinize tekrar merhaba!
Bir süredir özel nedenlerle yazamıyordum, artık böyle bir sıkıntım kalmadığı için Adidas Jett M koşu ayakkabısı incelemesiyle karşınızdayım.


İşte yaklaşık 10 gün önce aldığım, daha doğrusu hayatımda ilk defa aldığım, koşu ayakkabılarım. Genelde uca doğru kalkan burunları, saçma sapan rengarenk oluşları ve tam ayak ucunuzun kırıldığı noktalardan patladıklarını bildiğimden hiç tercihim olmamışlardı. Fakat son 6 ayda verdiğim 10 kilonun 1,5 kilosunu geri aldığımı fark ettiğimden beri işi koşuya taşımamın zamanının geldiğinin farkındaydım.

İşte bu yüzden yaptığım araştırmalar sonucunda en iyi fiyat performans oranının Adidas Jett M modelinde olduğunu gördüm. Çünkü gittiğim Boyner, YKM, Yalı Spor gibi büyük spor reyonlarının olduğu mağazalarda "İşte bu ya!" dediğim bütün koşu ayakkabılarının 200 TL sınırının üstünde olduğunu gördüm. Tamam zevkimi ve kaliteden anlayışımı bir kez daha onaylasam da koşmak için 289 TL gibi paralar vermek hala bana uzak göründü. Her ne kadar aslında ben Nike ayakkabıları daha şekilli bulsam da her zaman aldığım Adidas ayakkabılar daha dayanıklı çıktı, ondan bende koşu gibi genellikle benim outdoor mekanları tercih ettiğim bir sporda dayanıklılığın ön plana çıktığı (bence) Adidas'ı seçtim.

Üstteki fotoğraftan da anlayabileceğiniz gibi ayakkabılar siyah ve Adidas'ın "The Brand with Three Stripes" ismiyle anılmasını sağlayan üç seridi de ayakkabının kendisi gibi siyah. Her ne kadar üç şerit daha parlak maddeden yapılmış olsa da bu durum ayakkabının genel sade tarzını değiştirmiyor. Taban ise gri ve dış kenarında AdiPrene+ yazıyor. 

Şimdi ayakkabıyı tanıtmaya başlamadan önce genelde bir çok Adidas modelinde gördüğünüz ama çoğunuzun   ne olduğunu çok iyi bilmediğini tahmin ettiğim AdiPRENE teknolojileri üzerine konuşalım. AdiPRENE Adidas'ın  tabanlarında kullandığı bir teknoloji ve şuanda AdiPRENE ve AdiPRENE+ olarak ikiye ayrılıyor. Ve ilginç bir şekilde AdiPRENE topuk kısmında yer alarak ayağa gelebilecek bütün şoku emerek eklemlerinizi korumaya yardımcı olurken AdiPRENE+ ayak ucunda yer alarak tam ters etkiyle ayağın maksimum itimini sağlıyor. Zaten kimse koşarken ayak ucunun gelen bütün gücü emmesini istemezdi herhalde? İşte Adidas'ın teknolojilerinin anlatıldığı güzel bir video da burada:



Tabandan bahsederken konuşacağımız tek şey AdiPRENE değil tabi ki. Bir de Blown Rubber teknolojisi var. Kısaca Blown Rubber ayakkabı tabanlarında kullanılan yumuşak ama dayanıklı bir kaplama teknolojisi.



İşte ayakkabının tabanı tam olarak böyle. Bu dizayn gerçekten uzun süredir gördüğüm en iyi çekişi sağlıyor desem yeridir. Daha önce Merrell Motive Bot yazısında uzun uzadıya anlattığım Vibram tabanların aksine hem arazide yüksek tutunma kabiliyetine ve dayanıklılığa sahipken hem de ıslak fayans, ıslak asfalt gibi zeminlerde bile oldukça tutucu bir malzeme. Asla ayağınız kayacakmış gibi hissetmiyorsunuz. 4 X 4 araçla gezmek gibi bir şey :)Bu arada siyah Blown Rubber arasında kalan gri kısımların oldukça hafif ve yumuşak bir malzemeden yapıldığını da belirteyim. Buralar taş, diken gibi cisimlerin batmasına biraz müsait ama ayakkabıma Ankara Sorgun'da gittiğimiz piknikte saplanan odundan (abartmıyorum çok büyük bir parçaydı) bana zarar gelmediyse, size de kolay kolay bir şey olmaz.


Ayakkabının iç kısmında da sade tasarım devam ediyor. Üç şeridimiz burada da aynen dış taraftaki gibi siyah ve parlak. Ama bu kısımda dışın en başındaki şeridinde yazan Jett yazısı yok. Zaten dış kısımdaki de oldukça dikkatli bakmazsanız görülebilecek şekilde değil.


Arkadan bakıldığında üste kadar uzanan kısımdaki gri Adidas yazısı ve bileği destekleyen yüksek arka kısım dikkat çekiyor. Buradaki kısım eski ayakkabılarıma göre biraz yüksek geldiğinden kerata kullanmadan giymek bana biraz zor geldi.


Üstten görünüşte de aynen arkada olduğu  gibi dildeki gri Adidas yazısı en dikkat çeken kısım. Hazır bu bölümü anlatırken şunu da belirtmek isterim ki oldukça derli toplu tarzı olan bu ayakkabıyla ayaklarınız olduğundan bir numara küçük gibi görünebilir:) Bu arada tabandaki adidas yazıları ilk birkaç giymede döküldü, buna anlam veremedim. Ama ayakkabının iç kısmında kaldığı için ve tümden dökülüp en azından kirli görüntüyü engellediği için çok da önemsemedim. 



Önden bakıldığında en çok hoşuma giden olay genellikle Nike koşu ayakkabılarında olan ve ayakkabının tabanının burna kıvrıldığı o görüntünün olmaması. Önden herhangi bir spor ayakkabı gibi durması hoşuma gitti çünkü o dediğim tasarımı sevmiyorum.

Ayakkabının büyük kısmı maksimum hava akışını ve ayak kokusunu engellemek adına petek yapıda. Sert rüzgarlarda peteklerin hava aldığını hissedebiliyorsunuz. Tabi ki ayakkabılar GoreTex olmadığından yağmurlu günlerde özellikle üstteki petek kısımlarından su alabilir. Tabi ki GoreTex olanlarının 300 TL sınırına yakın olduğunu da hatırlatmakta fayda var...


Tekrar ilk fotoğrafımıza dönecek olursak;
Normalde bu tip koşu ayakkabıları şuan tam adiPRENE+ yazısının olduğu bölümlerden patlar. Bu yüzden bu ayakkabıları alırken o bölümün tak iki deri parçanın dikişinin olduğu, sağlam bir bölge oluşu dikkatimi çekti. Aynı zamanda ayakkabı tabanı topuktan başlayarak tam parmak ucunuza kadar ayağın doğal hareketi düşünülerek tasarlandığından ayakkabınız dediğim bölgeden hiç kırılmıyor. Normal bir ayakkabıyla yürürken tabanı düz olduğundan ayağınız bu bölgeden kırılır. Ama bu koşu ayakkabısının tabanı topuktan başlatıp parmak ucuna kadar aynen üstteki adiPRENE videosunda gösterdiği gibi kavisli olduğundan ayağınız kırılmadan yürüyebiliyorsunuz. Ayrıca tam taban üstünde yaklaşık 1,5 parmak kalınlığındaki deri kısımlar su koruması açısından oldukça yeterli. Tabanın o kadar üstüne çıkacak bir su derinliğinde koşmayacağınıza göre tabandan su alma ihtimaliniz sıfıra yakın. Ama üstteki petek yapı yoğun yağışta mutlaka su alacaktır.

Ayakkabılarımı hem İzmir hem de Ankara'da uzun yürüyüşlerde, bugün İzmir Kent Ormanı'nda da asfalttan toprak koşu pistine, hatta orman içinde outdoor araziye kadar her türlü parkurda denediğimden bu yazıyı gönül rahatlığıyla yazıyorum. Aslında yazıyı ayakkabıları ilk aldığımda yazacaktım ama koşu olayını da değişik parkurlarda görmeden objektif yazamayacağımı düşündüğümden biraz erteledim.

119 TL satış fiyatı benzerleriyle karşılaştırıldığında ucuz bile gelebilir. Sade tarzı herkese hitap etmese de ben özellikle rengarenk koşu ayakkabılarından ayrıldığı için seçtim. Bu sayede istediğim pantolon, kapri veya şortumun altına rahatlıkla giyebiliyorum. Eğer hafif, sade ve dayanıklı bir ayakkabı istiyorsanız siz de Adidas Jett M'e bir göz atın derim.

Uzun yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim. Eğer beğendiyseniz arkadaşlarınızla paylaşarak onların da okumasını sağlayabilirsiniz;)

30 Ocak 2011 Pazar

Adidas Load Spring Sırt Çantası

Uzun süredir buraya bu projeden dolayı yazı yazamadığımın farkındayım. Ama bomba gibi bir Adidas Load Spring sırt çantası incelemesiyle karşınızdayım. Bu çantayı burada da incelemesini yaptığımız Nike Ultimatum XL çanta arayıp da bulamadığımız bir dostum için dün indirime girince Boyner'den aldım. Yani bu yazı uzun süre kullandığım bir ürünü inceleme yazısı değil de bir ilk izlenim yazısı gibi olacak. Bir süredir çeşitli ortamlarda blogumdan yazıların ve fotoğrafların "kopyala-yapıştır" şeklinde kullanıldığını gördüğümden, aslında hiç hoşlanmasam da fotoğraflara damga ekledim, kusuruma bakmayın.


Uzun süredir gördüğüm "en teknolojik" çanta diyebilirim. "Çantanın da teknolojiği mi olur?" demeyin, yazının ilerleyen kısımlarında göreceksiniz oluyormuymuş.:) Çanta normal bir sırt çantasından daha geniş ve içinde oldukça fazla sayıda fermuarlı ve cırt cırtlı ufak ufak gözleri var. Ben böyle gözleri olan çantaları seviyorum çünkü birbirine karışmasını istemediğiniz şeyler için size alternatif alanlar sağlıyorlar. En dıştaki fermuarı çevreleyen şerit aynı zamanda fosforlu, bu özelliği sayesinde gece yol kenarlarında yürürken veya bisiklete binerken sizi koruyabilir. 


Çantanın sırta en yakın kısmı dizüstü bilgisayar için tasarlanmış, oradaki destekli kısım hem sırtınızı hem de bilgisayarınızı koruyor.  bir önündeki göz ise kıyafetler için düşünülmüş. Bu göz oldukça büyük, hatta çantanın dıştan göründüğünden çok daha büyük. Şöyle ki Boyner'deki örnek modelin içinde, bu gözde aynı çantadan 4-5 tanesi katlanmış şekilde duruyordu, varın siz düşünün. Onun bir önündeki göz de çantanın tam tabanına kadar inmese de oldukça büyük sayılır. Ayrıca en önde o fosforlu kısımda bir göz daha var, sıkışırsanız orası bile oldukça güzel iş görecektir.


İşte kıyafet için uygun dediğim gözün açık hali. İçinde ayrıca bir fileli fermuarlı göz daha var. Bu gözün fermuarları neredeyse çantanın tabanına kadar iniyor ki rahatça açıp içine kıyafetlerinizi katlanmış, düzenli bir şekilde koyabiliseniz diye olduğunu düşünüyorum.



Bu da kıyafet gözünün bir önündeki nispeten büyük dediğim göz. İçinde iki tane cırt cırtlı ayrıca bir tane bağımsız fermuarlı göz daha var. Çantanın bütün iç dış kumaşları siyah olduğundan fotoğraflara tıklayarak bakarsanız daha net görebilirsiniz.


Çantanın iki yanında  doluluğuna göre ayarlayabileceğiniz, klipsli emniyet bantları var. Ayrıca çantanın kumaşı ünlü üretici Cordura'ya ait. Peki Cordura nedir?  Cordura özellikle yırtılma, kesilme, renk solması gibi sorunlara dayanıklı, hafif bir kumaştır. Askeri kıyafetlerden sırt çantalarına, botlardan pantolonlara kadar değişik ürünlerde kullanılır. İşte çantanın üstteki fotoğrafa eklediğim kılavuzunda da Cordura için "kesilme, sürtünme ve aşınmalara dayanıklı" yazmakta. Ki daha önce TSK'da kullandığımız çantalardan kumaşları da Cordura olanlar içine girmek zorunda kaldığımız dikenli çalı çırpılarda bile yırtılmıyordu, yani bu iddialarında haklılar diyebilirim.


Çantanın en teknolojik kısmı arka tarafı. Burada anlatabileceğimiz 3 teknoloji var. Clima Cool, Load Spring ve ses ayarlı kulaklık bağlantısı. Bu fotoğrafta Clima Cool'dan bahsetmek istiyorum. Bildiğiniz gibi Clima Cool Adidas'ın az terleten ve her şeye rağmen oluşabilecek teri de hızlıca dışarı atan teknolojisi. Burada bunu şu şekilde kullanmışlar. Sırtınıza yapışan yerler oldukça destekli ve petekli kısımlar.Tam sırtınızın ortasında, boyuna bir kanalda çanta sırtınıza hiç değmiyor ki burası tam anlamıyla bir hava akış tüneli gibi olmuş. Zaten değen kısımların da petekli ve Clima Cool olması sizi yeterince serin tutacaktır.


Şimdi ikinci teknolojiye gelelim, Load Spring. Bu teknoloji Nike'taki Air Max'ın hem benzeri hem de farklısı. Şöyle ki bu çantanın da askıları tabi ki omzunuzu acıtmaması açısından destekli. Burada Adidas mühendisleri sırtınızda ağır yükler varken maruz kalabileceğiniz darbeleri de düşünerek lastikli bir kısım eklemişler ki tam anlamıyla arabalardaki süspansiyonun aynısı diyebiliriz. Üstteki Load Spring yazısının oradaki lastikli kısım  olur da koparsa diye emniyet parçaları yine dikilmiş.


İşte çantanın en teknolojik kısmı! Genelde bu tip çantalarda müzik çalarınız için bir göz ayrılır, oraya bir delik açılır ve kulaklığı geçirmeniz sağlanır. Adidas ise bunu oldukça ileriye taşımış ve çantayı astığınızda sağınıza gelecek askılıkta bir kulaklık çıkışı ve ses açıp kapatmanıza imkan verecek kumandalar eklemiş! Üstte iki halini birleştirdim, fotoğrafın büyük haline bakarsanız daha net anlayabilirsiniz. Diz üztü bilgisayar için ayrılan gözle, el tutamağı arasında ince bir göz daha var. Onun içinde pil ve kulaklık bağlantısını yapmanıza olanak verecek parçalar saklanmış. Oradaki girişi müzik çalar veya telefonunuzun çıkışına bağlarsanız, müzik kontrolü alet çantanızdayken bile askınızda! Benim telefonum normal 3,5 mm çıkışı desteklemediği için çevirici kullanıyorum, keşke onunki gibi şarkıları başlatıp durdurmaya, ileri ve geri almaya da olanak verseydi! İşte o zaman tam bir medya canavarı olurdu. Ama bu hali bile yeterince ince düşünülmüş bence.


Bu fotoğrafı özellikle ekledim. Çantanın ne kadar çok şey alabileceğini gözlerinizle görün. İçini doldurmamama rağmen, altı 1 karışa yakın genişlikte. Yani dıştan göründüğünden çok büyük bir çanta.

SONUÇ:

Çantayı kullanmadığım için dayanaklılığı konusuna bir yorum yapamayacağım. Ama Cordura adı beni yeterince tatmin etti. Çantanın işçiliği oldukça güzel. Orijinal fiyatı 183 lira idi. Biz o zaman çok pahalı bulduk ve indirime girmesini bekledik. Dün arkadaşıma 119 liraya aldık. Daha kendisi kullanamadan ben sizler için ayrıntılı ilk izlenimlerimi yazdım. 119 liralık etiketi pahalı gelmesin. Çünkü kendi etiketinde de yazdığı gibi, tam bir "ömürlük" ürün. 1 haftaya yakın seyahatlerinizde bilgisayarınızı ve yeterli eşyanızı koyup başka valiz taşıma derdi olmadan rahatça gezebilirsiniz. Belirtmeden geçmeyim, dizüstü bilgisayar gözü 17" bilgisayarımı almadı ama 15.6" vb olanları oldukça rahat alacaktır. Kıyafet için olan göze ise bilgisayarım giriyor. Tabi ki normalde sürekli mobil olan insanlar genelde 17" bilgisayar taşımak istemeyeceklerdir, hem ağır hem de batarya sorunundan dolayı, ondan sanırım daha küçük modellere göre yapmışlar. Ben kesinlikle tavsiye ediyorum!

Kendi çantamla en/boy oranını merak edenler için beraber bir fotoğraflarını daha ekliyorum. Çantalar boş olduklarından çok derli toplu durmuyorlar, idare edin ;)